TARİHİ SEYİR İÇERSİNDE ŞEHR-İ URFA - Yeni Urfa 

SON DAKİKA
“TARİHİ SEYİR İÇERSİNDE ŞEHR-İ URFA”
01 Ekim 2019 - Salı 09:14
Muhammed Yusuf AKBAŞ
  TARİHİ SEYİR İÇERSİNDE ŞEHR-İ URFA

Bu bildiri 3. milletlerarası Şehir yazarları kongresinde sunulmuştur. 2015

Eğitimci Yazar Mehmet AKBAŞ[1]

-Bildiri Özeti-

            Urfa geçmişte değişik dinler ve mezhepler tarafından kutsal bir şehir olarak kabul edilmiştir. Tarihi seyir içinde kendine özgü hayat tarzı, geleneği, kültürü ile her zaman büyük ilgi uyandırmış bir Medinedir. Bu hüviyetini ve tarihini bugüne kadar asla unutmamıştır. 20. yüzyıl başında şehirdeikamet eden Süryani ve Ermenilerin, bu dönemde şehri terk etmeleri, şehir içinde ayrı bir mahalleye sahip olan Yahudilerin 1950'li yıllarda İsrail'e yerleşmeleri sonrasında Urfa şehir hayatını değişiklikler görüyoruz.

            Surlar içinde sıkışan şehir, 90’lı yıllarda uygulamaya konulan GAP projesi ile birlikte devasa bir hamle yaparak bu tarihi yapının dışına taşmış; ancak elde ettiği bu olanağı daha büyük bir fırsata dönüştürmeyi tehir etmiştir. Hızlı kentleşmeyle birlikte yeni yapılara yönelik artan taleplerin haddizatında rant alanlarının çoğalmasına ve imara aykırı kaçak yapılaşmaya neden olduğunu belirtmek gerekir. Bu alandaki idari zafiyetler şehir hayatını ciddi anlamda tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Söz konusu bu çarpık yapılaşmalar bireylerin zihniyetine de sirayet etmiştir.  İç göçlerle şehir kültürel bir değişim sürecine girmiş ve şehir içinde modern kent dönüşümleri olmadığındansosyo-ekonomik depremler devam etmektedir.

Şehir modern ve tarihi olan çehresini mutlaka bir arada yaşatmalıdır. Bugün Urfa'ya baktığımızda geçmişle olan kopuşun izlerini net bir şekilde görmek mümkündür. Şehrin havasını derinlemesine teneffüs edememiş, kodlarını(fabrika ayarlarını) anlayamamış kişilerin imar edecekleri Urfa'nın kimliğini ne kadarını yansıtacağı tartışma konusudur. Bu bildiri  `kutsal şehir`, Eddessa´,'urha'nın  vePeygamberler şehri olan Urfa'nın değişen zamanlardaki şehir havasını ve bunun insanı ne kadar özgürleştirdiğini tartışacağız.

 

Anahtar terimler:  Urfa ve şehir tarihi, Urfa şehir havası, kent havası özgür, şehir kimlikleri ve medeniyet, yeni şehir dönüşümleri

 

 

 

 

 

 

 

 

Adet-i şehr budur mü'min ü kâfir bulunur.

Şair Nabi

Farsça’da “şehr” [2]kökeninde gelen şehir kelimesi soğdça’dan  dilimize geçen kent kavramıyla aynı anlamı taşımaktadır. Ayrıca Arapçada “vilayet” kelimesi yine dilimize “il” ile aynı anlamlıdır. İngilizcede “city”, İtalyanca “citta”, Fransızcada “cite”, İspanyolca “ciudad”, Almancada ise “stad” şeklinde ifade edilmektedir. Yunanca karşılığı ise “polis” kelimesidir. Uygar ve medeni bir şehir hedeflenmiştir. Türkçedeki uygar sözcüğünün yerleşik bir toplum hayatı süren Uygurlardan türetildiği söylenir.[3]

“Medeni” kelimesi ise kent anlamındaki “Medine” kelimesinden köken alır.Medeniyet kavramı Avrupa'da karşılığı olabilecek "civilisation" kelimesi 19. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Osmanlı aydınları arasında ise, Fransızca "civilisation" kelimesinin karşılığı olarak "medeniyet" kelimesinin kullanılması, yine aynı zamana (Tanzimat dönemi) rastlar. Kelimenin lügat anlamları, kavramın seyrini izlemek bakımından önemlidir. Medeniyet kelimesi, "me-de-ne" kökünden gelmektedir. "Me-de-ne", "şehre gelmek" anlamına gelmektedir. Bu kökten gelen "el-Medeniyye" kelimesi de "medeniyet, uygarlık" anlamlarına gelmektedir. İbn Haldun, Mukaddime adlı eserinde, şehirlilik anlamında "hadarilik[4]" kelimesini kullanır.

Şehir  toplulukların bir ruh halidir. Her şehrin bir ruhu vardır. Ruh bedenden çıktığı zaman insan ölür. Şehirlerde de öyledir. Her medeniyet hayatta kalmak için şehirleri imar etmeyi bir çözüm olarak görmüştür. Şehre ruh ve kimlik kazandıran medeniyet ve kültürdür.     Ruh ve medeniyet çökertildiği zaman şehirler de cansız ve kansız kalır. Tarihte yüzlerce ölü şehir olduğunu biliyoruz. Kendi yaşadığımız şehir ölü mü sağ mı bu kararı verebiliriz.

Medeni olmak Medine olmaktan geçer. Her şehir bir medeniyet getirmelidir. Medeniyetin kendine mahsus şehirleri vardır. Önemli olan bu şehirlerde o ruhu yakalamaktır.

Batı medeniyetinde Paris, Atina, Roma, Venedik, Moskova, Pekin, Prag, Newyork sayılabilir. İslam medeniyetinin şekillendiği şehirler Mekke, Medine, Kudüs, Bağdat, Şam, İskenderiye, Semerkant, Buhara, Beyrut, İstanbul, Konya, Bursa, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Kayseri…

Urfa; milattan önce Ebla, Akkad, Sümer, Babil, Hurri-Mitanniler, Arâmîler, Assur, Keldâni, Med, Pers, Makedonya Krallığı, İskender, Seleukos Krallığı, Parth Krallığı dönemlerini geçirmiştir.  Milattan sonraiseEdessa Krallığı, Roma, Bizans, Sâsâni Krallığı dönemi geçirmiştir.

Hz. Ömer zamanında İyad b. Ganem Urfa’yı 639 tarihinde fethetmiştir.[5] Böylece Urfa 639-661 dönemi içinde İslam dininin hâkimiyetinde kalmıştır. “Bölge ve şehirde oturan halk bu tarihte İslamiyet’i kabul eder. VII yüzyıl ortalarına doğru Urfa’nın İslamlaşması ile kültürel yaşam formasyonu büyük ölçüde değişir”. [6]

İslam medeniyeti ile Urfa birçok esere sahip olmuştur. Ama bu kültür yapısının tamamen değişmesiyle Urfa da doku çok fazla bir değişim geçirmemiş. İslam medeniyeti cami, medrese, han ve hamam gibi yapılar önceki dokular üzerine inşa edilmişler.

Urfa geçmişte değişik dinler ve mezhepler tarafından kutsal bir şehir olarak kabul edilmiştir. Binlerce yılık tarihi bir geçmişe ve köklü bir kültüre sahip olan Urfa tarih boyunca belli aralıklarla değişime uğramıştır. Tarihi seyir içinde kendine özgü hayat tarzı, geleneği, kültürü ile her zaman büyük ilgi uyandırmış bir Medinedir. Bu hüviyetini ve tarihini bugüne kadar asla unutmamıştır. 20. yüzyıl başında şehirde ikamet eden Süryani ve Ermenilerin, bu dönemde şehri terk etmeleri, şehir içinde ayrı bir mahalleye sahip olan Yahudilerin 1950'li yıllarda İsrail'e yerleşmeleri sonrasında Urfa şehir hayatını yine değişiklikler görüyoruz.

Bu şehre kim hâkim olmuşsa kendi kültürünü yansıtmıştır. Bu kültürün varlığını daha çok mimari yapılar ve eserler üzerinde görebiliyoruz. M.s 430 yılarında Ulu caminin yerinde St. Stephan kilisesinin çan kulesidir. Zengiler zamanında (1170-1775 yılarında ) kilisenin yerine ulu cami inşa edilince çan kulesi de minare olarak değerlendirilmiştir. Urfa’daki yapılarının çoğu bu şekilde bir dönüşümden geçmiştir. Halil-ür rahman cami Meryem Ana kilisesi’nin, Yusuf paşa camisi Aziz sirakus kilisesinin, fırfırlı cami oniki havari Kilisesi’nin, Selahaddin Eyyubi camii Vaftizci Aziz Yahya kilisesinin Hasan padişah camisi eski bir sinagog üzerine inşa edildiklerini görüyoruz.

 Bu tür değişimler tarihin seyri içinde çok örneklerini görebiliriz. Her çağ her kültür şehre kendi damgasını vurur ve şehre bir ruh verir. Ama son dönemlerde bu değişimlerin yerini yıkıma bıraktığı ve bu yıkımların zihinleri parçaladığı gibi mimari yapıları da yok etmeye devam ettiği görülüyor.

            1924 yılında Urfa valisi Fuat Bey Halil-ür rahmandan Samsat kapısına giden yolu açarken çok sayıda tarihi evi yıktığı anlaşılmaktadır. Bu tarihte Urfa artık şehirden kente dönüşüm başlanmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar, "şehir inşa eder, kent ise imha"  derken Urfa için imhanın miladı olmuştur. Şehir Doğu’nun, kent ise Batı’nın simgesidir. Urfa artık yüzünü batıya çevirmiştir.  İstanbul şehir, Ankara’yı kent olarak biliriz. Şair boşuna, "Ankara'nın nesini seviyorsunuz” sorusuna, "İstanbul'a dönüşünü seviyorum" cevabını vermemiştir.

            1939 yılında Hasan Padişah Cami kuzeyindeki yolun açılması için Sakıbiye tekkesi ve hasan padişah medresesi imha edilmiştir. Yine 1957-1959 yılarında vali kadri Eroğan Karameydan Haşimiye meydanına kadar açılan yol genişletme çalışmalarında birçok tarihi mimari dokuyu imha etmiştir.1970 ler de vali Fuat caddesini Halepli bahçesine bağlamak için Molla Ali Tetirbesive birçok tarihi evi de 4. Murat kapısı da buna yola feda edilmiştir.

            Şehrin dışında yeni yapılar yapılması gerekirken şehri yıkarak sorunların çözülmeyeceği zamanla daha da anlaşılmıştır. Yeni kent şehrin dışında modern bir tarzda inşa edilebilirdi. Tarihi şehri yıkarak tarihi kent yapamazsınız.

1915 Urfa’sı ile yüz yıl önceki Urfa arasında kanaatimce kültür ve şehircilik arasında çok fazla fark yoktur. 2015 yılındaki Urfa arasındaki farkı bizzat müşahede ediyoruz.

            Binlerce yılın tarihleştirdiği müze şehir Urfa’yı bir müzeye koyabilirsiniz ama oluşan yıların kültürünü nasıl yaşatacağız.

Urfalı Şair Nabi ne diyor:Adet-i şehr budur mü'min ü kâfir bulunur. Şehirlerin âdeti odur ki, orada hem inanan hem inanmayanlar bir arada yaşarlar. Her şehrin bir geçmişi; tarihi olmalı, geleneği, yaşama biçimi olmalı, mimari yapıları,  kültür ve sanat merkezleri, iyi bir havası olmalıdır.Bir Alman atasözü 'kent havası özgür kılar' derken şehirden kente dönüşen kentlerin havası insanı gerçekten özgür kılıyor mu?

Urfa’da 58 Meydanı vardır, hiç gördünüz mü bilmiyorum. Orada hem kilise hem camii hem okul hem de medrese vardır.

1850 yılarında Urfa’da Türk, Arap, kürt, Ermeni, Süryanive Yahudiler yaşıyordu. Urfa nüfusunun çoğunluğu da Müslümandı.[7]

Musevi, Hristiyan ve Müslümanlar tarafından tanınan Hz. İbrahim (A.S)'ın Urfa'da doğup yaşadığına inanılmış olması bu kentin her üç dine mensup topluluklarca kutsal olarak tanınmasına neden olmuştur.  Hoş görünün merkezi olması bu yönüyledir.

            1649 tarihinde Urfa'ya gelen Evliya Çelebi, şehirde "... Çarşı içinde Yetmiş Hanı kargir yapıdır. Büyük Han olup İbrahim Halil Nehri içinden geçer. Hacı İbrahim Hanı, Samsad Kapısı Hanı, Bey Kapısı Hanı, Bey Kapısı dışında Sebil Hanı..." olduğunu söylemektedir.[8]

Urfa hanlarının büyük çoğunluğu, bugün de ticari aktivitelerini devam ettirmektedir. Bu hanların ticari yer olarak kullanılmasıyla gelen yabancılar misafir olarak evlerde karşılanırdı. Hatta hac vazifesi karayolu ile olduğu dönemlerde çoğu hacı Urfalılar tarafında evlerinde misafir edilirdi. O dönemde Urfa’da iki tane ayıp sayılan meslek vardı. Birisi “Otelcilik” diğeri de “Lokantacılık"  şimdi tabii bizim bu geleneğimiz güzeldi ama zaman değişti. Bir de böyle kültür varlığına sahip şehrimiz bu kültürü nasıl devam ettirecek. Tarihi eserlerin üzerine kurulan otellerle bu ihtiyaç giderilmemeliydi.

GAP ile ekonomik gelişme ve nüfusun patlamasıyla şehrin mimari dokusunu ortadan kaldırarak Urfa kenti oluşturulmaya çalışılmıştır. Şehir plancıları, var olanlarına sahip çıkmadan, Kent üzerine odaklanıyorlar ve kentleşme politikaları üretiyorlar. TOKİ denen devasa inşaat şirketinin yaptıkları aslında bir kentleşme politikasının sonucudur.

Surlar içinde sıkışan şehir, 90’lı yıllarda uygulamaya konulan GAP projesi ile birlikte devasa bir hamle yaparak bu tarihi yapının dışına taşmış; ancak elde ettiği bu olanağı daha büyük bir fırsata dönüştürmeyi tehir etmiştir. Hızlı kentleşmeyle birlikte yeni yapılara yönelik artan talepler haddizatında rant alanlarının çoğalmasına ve imara aykırı kaçak yapılaşmaya neden olduğunu belirtmek gerekir. Bu alandaki idari zafiyetler şehir hayatını ciddi anlamda tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Söz konusu bu çarpık yapılaşmalar bireylerin zihniyetine de sirayet etmiştir.  İç göçlerle şehir kültürel bir değişim sürecine girmiş ve şehir içinde modern kent dönüşümleri olmadığından sosyo-ekonomik depremler devam etmektedir. TOKİ' nin insafına kalmış çağımız insanları artık Farabi'nin "Medinetü'lfadıla " sını hayal edemiyor.

Prof. Dr. Metin Sözen’in söylediği gibi "birkaç yıl sonra binlerce yıl içerisinde oluşmuş Urfa ortadan kalkar özelikleri belli olmayan, geçmişle gelecek arasında bağ kurmamıza olanak vermeyen yepyeni ve kişiliksiz bir Urfa oluşturursak bunun sorumluluğu belki de bizim kuşaklarımızındır ama tarih önünde bulunan cevabı kimse veremez. “Sezai Karakoç'un deyişiyle "Ufala ufala, balığın sırtındaki bir pul kadar kaldığını söyler.

Dünyada eşi benzeri az bulunan bu şehir belki düşman işgalinde kurtuldu ama bu defa plansız şehirleşmenin , gecekondulaşmanın eski eserleri yok etme anlayışının , tarihi değerleri korumama ve ona sahip çıkmama anlayışının işgaline terk ettik.

Köyden şehre gelenler ilk önce sur içine girmediler. Köyde doğayla iç içe olanlar müstakil yapılara yöneldiler. Eyyubi’ye Süleymaniye de oturanların çoğu şehre ilk yerleşim yeri olarak görüyorlar. . Köylü nüfusun kente gelmesi kültürel bir değişim geçirmesine neden oldu. Zenginleşen toplumda kültürel gecikme yaşanıyor.

Apartmanlara uyum göstermeyen Urfalılar ise yazlık evlerini ve bağ evlerini ikinci ev olarak kullanıyorlar.  Diğer zamanlarda boş olan bu yapılar devlete olan zararı kadar arazilere de zararı oldukça yüksektir.Urfa’da dikey yaşam olmayacağı ve apartman kültürü Urfa’ya uygun olmadığını görüyoruz. Apartmanların altında açılan işyerleri urfanın hayatlı evlerindeki mahremiyeti ortadan kaldırıyor. Ancak bu kadar zorluklar insanları şehirde yaşamaktan vazgeçirmedi. Kent hayatını eleştirenler ancak birkaç saatliğine veya bir iki günlüğüne uzaklaşmayı göze alabiliyor.

Modern zaman, şehirleri birbirinden ayıran farklılık ve güzellikleri birer birer yok etti. Tek tip şehirleşmeye kervanına Urfa’da katılıyor.  Şehirlerin içinde yaşadığı varsayılan bu ruhlar artık kitaplardan başka yerdeyaşamaktadır. Bir medeniyetin özü, özetidir şehirler. Şehir, ait olduğu medeniyetin bir nevi kimlik kartı gibidir. Medeniyetinin ilk şehri olan Medine, aynı zamanda İslâm âleminin ilk model şehridir.

            Modernizmin tahrik gücü olan kapitalizm, şehirleri daha çok tüketim daha çok kar etme uğruna ruhlarını aldı. Bugün şehrimize baktığımızda geçmiş medeniyet kopuşlarının izlerini net bir şekilde görmek mümkündür. Kimliksiz hâle gelen şehirlerimiz, büyük kısmı itibariyle bugün herhangi bir medeniyeti hatırlatmamaktadır. Yeni medeniyet tasavvurcuları bu modern zamanda nasıl bir şehir imar ettikleri ortadadır. şehirlere bakarak şimdiki medeniyetimize karar verebiliriz. Medeniyet tamirdir, imardır, terakkidir. Bunun da müşahhas emsali şehirler idi.

Kentleşme hızının ve kentsel büyümenin adeta bir keşmekeş haline geldiği günümüzde artık geçmişe bakıp doğuştan marka şehir söylemleriyle avunma zamanı geçmiştir.  Çünkü şehir doğduğu zaman marka idi. Biz şimdiye bakalım hangi markayız.

            Şehirler temiz sokaklara, geniş caddelere, fabrikalara, makinelere, teknolojiye, yüksek binalara sahip olduğu zaman değil ruha ve medeniyete kavuştuğu zaman kalkınmış, gelişmiş ve dirilmiş olur. Şehirler ruhlarına kavuştukları zaman imar edilmiş olurlar. Ruhu ve medeniyeti olmayan şehirler kuru gürültüden ve kuru maddelerden oluşan beton yığınlarıdır.

Urfa’yı bekleyen bir diğer tehlike ise kültür ve turizm bakanlığınca ilan edilen turizm gelişim bölgesi sınırları içerisinde bulunan kentsel arkeolojik sit alanı olan Germuş köyü ve Germuş kilisesi çevresine verilen  (1/100.000 ölçekli çevre düzeni)imar izinleri endişelerimizi artırıyor.

Bununla birlikte Harran ovasının kuzeyinde konuklu beldesi ve çevresinin 1. Sınıf tarım arazilerinin imara açılması Urfa’nın tarım şehri olma özelliğini de tehdit eder boyutlara gelmiştir.

Ayrıca gerek Urfalılar gerekse de Urfa’da her hangi bir sebeple bulunmak zorunda kalanlar tarafından şehre eleştirel bir gözle bakmak alışkanlık yapmış bir bakış açısı haline gelmiştir. İnsanların kendilerini yaşadıkları şehirle özdeşleştirememesi, kendisini o şehir’e ait hissetmemesinin sonucu kente karşı bir sorumluluk duygusu oluşmadı. Kenti yalnızca kendisinden çıkar sağlanacak bir nesne olarak gören çevreler oluştu.

 

Şehir yaşamında hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, şehrin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini ön planda tutmak gerekir. Katılımcılığı ve ortak akla dayanan uzlaşmayı esas almak içinde şehir meclislerine ihtiyaç vardır. Bağdat ABD tarafında işgal edildiğinde en çok zararı hemşerilik bilinci gelişmemiş insanlar zarar verdi.

            Bu bakımdan yöneticiler, manevi sarsıntılar içinde bir sığınak olan; tarihi ve estetik değer olarak İslam medeniyetine yönelmelidirler. Çarpık kentleşmeye, çıkar mahfillerine dur demelidirler. Günübirlik, göz boyamayı kendinden marifet bilen, yapbozdan başka bir marifeti olmayan yerel yöneticiler şehirlerin var olan değerlerini göz göre yok etmemeleri gerekir. Bunlardan ziyade şehirlerin manevi bakımdan kalkındırılması, şehre ruh ve kimlik kazandırılması demektir. Şehirlerin de bir ruhu, bir şahsiyeti vardır, olmalıdır.

Urfa Modern çehresini ve tarihi hüviyetinimutlaka bir arada yaşatmalıdır. Çünkü Bugün Urfa'ya baktığımızda geçmişle olan kopuşun izlerini net bir şekilde görmek mümkündür. Şehrin havasını derinlemesine nüfuz edememiş, kodlarını ve fabrika ayarlarını bilmeyen kişilerin imar edecekleri Urfa,  kimliğinin ne kadarını yansıtacağı tartışma konusudur.

            Kentsel dönüşümü sosyolog, psikolog, şehir tarihçisi, kamu idarecisi, iktisatçı, mimar, mühendis, arkeolog ve şehir plancılarının katkılarıyla tasarlamalıyız. Zihinseldönüşümden sonra kentsel dönüşümlere başlamalıyız. Bizim meselemiz kendi medeniyetimizin izini sürdürmektir.[9]

 


[1]Şanlıurfa Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi TYB Urfa yönetim kurulu üyesi email:akbas1296@hotmail.com

 

[2]Tdksözlük

[3] http://www.biltek.tubitak.gov.tr/dergi/01/kasim/kentler.pdf

[4]ibn-i haldun'un mukaddimesinde bahsettiği ve sosyal tespitlerine, baz alarak şerh düştüğü yerleşik yahut medenileşmiş toplumlar anlamına gelir.

[5]Belazuri, Fütuhu’lBuldan,Trc.Zakir Kadri Ungan, İstanbul,1955, S.1.277 

[6]Peygamberler Şehir Urfa, Mustafa Ayataç, Arkoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 1988 S.48

[7]Olivier, Türkiye Seyahatnamesi, tercüme Oğuz Gökmen İstanbul 1991kitap II, s120

[8]' Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi. (Haz. Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı), 3. Kitap, İstanbul 1999, s. 93.

[9]   Bu tebliğ Tarihi seyir içinde Şehr-i Urfa”  III. Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi “ 6-8 Mart 2015 TYB ŞANLIURFA sunuldu.

 

Yorumunuz
İsminiz:


Yorumunuz:
Okuyucu Yorumları
Yazarın Diğer Yazıları